Bölgede 20 yıl görev yapan bir memurun Güneydoğu Raporu


11.11.2014 08:43

Hasan Karakaya / Yeni Akit
Birkaç
gün önce, bir vatandaş geldi ziyaretime... Ben, “25-30 dakika
konuşuruz, derdini anlatır gider” diye düşünmüştüm...Ama mevzular o
kadar “derin”lere indi ki, görüşmemiz, “2 saatten fazla” sürdü.
Mevzu “derin”di ama, vatandaş “Derin”lerden değil, tam aksine “dört dörtlük bir Müslüman”dı ve ömrünü de “Terörün tek ilacı İslâm... Güneydoğu’nun çocuklarını İslâm’la tanıştırmadıkça, onları terörün pençesinden kurtaramayız” hedefini gerçekleştirmek için geçirmişti...
“Ben, 20 yıl süreyle Güneydoğu’da görev yaptım... Birçok il ve ilçesinde sohbetlere katıldım, meselâ Molla Burhan gibi alimlerle samimi görüşmelerimiz oldu” diye başladı söze...
İKİ AĞA’NIN HİKÂYESİ
Sonra, “Güneydoğu’da yaşanan bir olay”dan söz etti... Hemen ekledi: “Bu anlattığım; hikâye değil, yaşanmış gerçek bir olay!”
“Cumhuriyet’in ilk yılları”nda Diyarbakır’ın Silvan ilçesinde “2 ağa” varmış... Elbette, “10-15 köye hükmediyorlar!”
Her ikisi de, birbirine düşman!..
Birbirleriyle kanlı bıçaklı!..
“Köylere tek başlarına hükmedebilmek” için, sürekli “çatışma” halindeler!..
“Çatışacakları” zaman “kâhya”lar dağılıyor köylere... Hem “adam” topluyorlar, hem de “silâh parası!”
Çatışma başlayıp, bittikten sonra,“ölen”ler hep “köylü”ler oluyor,“maraba”lar oluyor!..
Enteresandır ki; ne “ağa”lara bir şey oluyor, ne de “çocuk”larına!..
“Kâhya”lardan biri; bir akşam, “öteki ağa ile ilgili çok önemli ve acil bir haber” vermek için nefes nefese“ağanın konağı”na geldiğinde,“pencere”den bir bakıyor ki; “iki ağa”karşılıklı oturmuş; hem cıgara tüttürüyor, hem de “iskambil”oynuyor!..
Kâhya, gözlerine inanamıyor!..
Tekrar bakıyor!..
Evet, gördükleri gerçek... Oyun oynuyorlar ve son derece de “neşeli”ler!..
Kâhya, hemen diğer ağanın kâhyasına gidiyor... Anlatıyor, böyleyken böyle!..
O da inanamıyor ve konağa gelip, gözleriyle görüyor... Birbirlerine diyorlar ki; “O halde biz niye savaşıyoruz?”
Sabah olduğunda, her iki kâhya da köylüleri meydanda toplayıp; “Ağalarımız anlaştı, bundan böyle çatışma yok!” diyorlar ve “iki ağanın köylülere ihaneti”ni gözler önüne serip,“çatışma”ları bitiriyorlar...
APO’NUN ELİNDE DEĞİL!
Beni ziyarete gelen okurum; “Amerika’nın, İngiltere’nin ve İsrail’in haberi olmadan bir örgüt kurulmaz!.. Onlar, PKK’yı kurdurmuşlardır ki; Türk ile Kürt birbirleriyle çatışsın, kendileri zevklerine, sefalarına devam etsinler” dedi ve ekledi:
“Bugün devlet; ülkeye barış ve huzur getirebilmek için Abdullah Öcalan ile görüşüyor...
Ne var ki;
Çözüm Süreci’nin başarıya ulaşıp da, terörün sona erdirilmesi, Öcalan’ın elinde değildir!.. Öcalan ikna edilse, Kandil’dekiler tahrik edilir!.. Kandil’dekiler ikna edilse, HDP kışkırtılır!.. HDP ikna edilse, başkaları sokulur devreye!.. Ama, kesinlikle terör bitirilemez!..
Amerika’nın, İngilere’nin, Almanya ve İsrail’in Türkiye üzerindeki hesapları ve Arz-ı Mev’ud idealleri sonlanmadan, terör sonlanmaz!.. PKK bitse, bir başka terör örgütünü musallat ederler Türkiye’nin başına!”
Dedim ki;
“Çare ne?”
“Çare” dedi; “Ağaların muhabbetini gözleriyle gören iki kâhya gibi, kâhyalar, yani vatandaşlar bulmak!..
O vatandaşlara, Türk ile Kürt’ü kaynaştıracak tek çimentonun İslâm olduğunu; Türk’ün de, Kürt’ün de aynı Kıble’ye yöneldiğini, halkların sırtından birilerinin saltanat sürdüğünü anlatabilirsek, terör belâsından kurtulabiliriz!
NİYE DAĞA ÇIKTILAR?
Peki nasıl, hangi metodla?..
“Önce, dağa çıkışın sebeplerini bilmemiz lâzım” deyip, o sebepleri şöyle sıraladı:
l 1- Uzun yıllar bölgenin ihmal edilmesi!..
l 2- Hudut boylarına en dirayetli idareciler gönderilmesi lâzımken, bölge maalesef sürgün yeri olmuş. Kırgın gelen idareciler de halkla ilgilenmemiş!..
l 3- Bu boşluktan isitfade eden şer güçlerin istihbarat servisleri, rahatlıkla faaliyetlerini sürdürmüşler, hâlâ da devam ettirmektedirler.
l 4- En önemli sorun, bataklığın kaynağı olan gençlerin dini, manevi ve milli ruhtan mahrum yetişmeleri.
l 5- İşsizlik ve yoksulluk.
Tesbit ve teşhisler çok doğru... Gerçekten de, Bölge; hep ihmal edildi ve hep “sürgün yeri”olarak kullanıldı... Oralara giden yöneticiler de, ya bir yolunu bulup hemen geri döndü, ya da“halkla kaynaşmak” gibi bir çabanın içine girmedi!..
TERÖRÜ BİTİRMEK İÇİN
Tamam, bunlar oldu da, bundan sonra neler yapılması gerekiyor?..
“Güneydoğu’da 20 yıl memur olarak görev yapmış okurum” tekliflerini şöyle sıraladı:
l 1- Manevi duyuları güçlü, vatanperver, cevval, ileriyi görme sezgisi olan, dirayetli idareciler iyi tesbit edilip, bölgeye gönderilmeli, zaruret olmadıkça 5 yıldan önce görevden alınmamalı, muvaffak olanlar mükafatlandırılmalıdır.
l 2- Bataklığın kaynağının kurutulması için, bölge gençliğine çeşitli sıkıntılar içinde hasbi olarak hizmet veren, kamu yararına faaliyet gösteren kurumlar, maddi ve manevi yönden desteklenmelidir. Bu hayır kurumlarının yurtlarında yetişen gençlerin, devletine, vatanına, milletine faydalı birer evlât olarak yetiştirildiklerini, o illerde görev yapan mülki erkan bilmektedir...
l 3- İllerde valiler, kazalarda kaymakamlar, şehirlerdeki daire müdürleriyle birlikte düzenli olarak köylere gidip, halkla ilgilenmelidir!..
l 4- Millet; devletin varlığını ve himayesini üzerinde hissetmeli... Devletle halk arasındaki uçurum kapanmalı.
l 5- PKK’nın yurtiçindeki ve bilhassa yurtdışındaki maddi desteği kesilmeli.
l 6- Koruculuk tedricen kaldırılmalı... Koruculuk çözüm değil, sorunun parçasıdır!..
l 7- Geçmişte olduğu gibi, kesinlikle sınır ötesi operasyon yapılmamalı. İhtiyaç halinde, haber verilmeden dağlara ve kayalara değil, hedefe hava operasyonu yapılmalıdır!.
l8- Bölgede yetişmiş ilmiyle amil ulemadan çeşitli konularda istifade etmek için, Diyanet İşleri Başkanlığı koordineyi sağlamalı.
l9- İlmi, hitabeti ve kabiliyeti halkla kaynaşmaya müsait müftü ve vaizlerin bölgeye gönderilmesi.
l 10- İşsizliğin önlenmesi için bölgeye mahsus projeler hazırlanıp, uygulamaya konulmalı.
l 11- GAP Projesi süratle bitirilmeli.
l12- Apo’nun dışarıyla irtibatı kesinlikle kesilmeli. Örgüte talimat verememeli.
l 13- Musevilerin muharref kitaplarındaki Arz-ı Mev’ud hayallerine, Ermenilerin de Doğu’da arzuladıkları Büyük Ermenistan ideallerine ulaşmalarına yardımcı olan yabancılara mülk edindirme yasasında değişiklik yapılarak, bu bölgelerle aynı stratejik öneme sahip yerler istisna edilmeli.
l 14- Irkçılığı körükleyen dağlardaki sloganlar silinmeli.
l 15- Birlik ve dirliğimizi bozmayan, zararlı ve lüzumsuz yasaklar kaldırılmalı.
l 16- İnsanların tabii hakları olan dil ve kültürlerini geliştirmeleri desteklenmeli.
l 17- Abdülmelik Fırat Bey’in ifadesiyle, Kürt halkının ancak yüzde 20’sini temsil eden PKK ile onun siyasi uzantısı BDP’ye pek fazla bel bağlanmamalı, Devlet; bölgenin sorunlarını kendisi çözmelidir.
l 18- Teröristin rakibi, asker değildir... Ordumuzun asli görevi dış düşmanlara karşı yurdumuzu savunmaktır... Askerden, ihtiyaç halinde yardım istenmeli. Dahili güvenlik, polisle sağlanmalı. Teröristle mücadele kesinlikle Emniyet bünyesinde, özel yetiştirilmiş vurucu güçle yapılmalı.
l 19- Teröriste, ancak teslim olmaları için mühlet verilir... Teslim olmayanlara operasyon yapılmalı... PKK’ya diz çöktürülmedikçe bu iş bitmez.
l 20- Askerimizin geçişi sırasında manyetik alanı sağır edecek sistem temin edilerek, mayın patlamaları derhal önlenmelidir... Hudutlarımız; teknolojinin en gelişmiş gece gösteren dürbünleri ve çeşitli cihazlarla kontrol edildiği halde, yüzlerce kişi silah ve bombalarıyla nasıl geçiyor, incelenmeli.
CEMAATLERE DERİN TALİMAT!
Okuruma, bu “tesbit, teşhis ve tavsiye”lerinden dolayı teşekkür ettim ama yine de sormadan edemedim:
“Diyelim ki, bütün bu saydıkların yapıldı ve PKK bitirildi... Peki PKK biterse, terör de bitmiş olacak mı?”
Anlayamadı, “nasıl yani” dedi...
Dedim ki;
“6-8 Ekim’deki Kobani provokasyonunda bazı polisler hiç müdahalede bulunmamış!.. Bunların, Cemaat’e bağlı polisler olduğu söyleniyor... Hatta, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan da, bu polislerin pasif direniş yaptığını söylemiş... Olaylara müdahale etmeyen bu Paralelci polisler mi bitirecek terörü?!?”
“Ben sana bir şey söyleyeyim mi” dedi;
“AK Parti kurulduğu günlerde, Türkiye’deki bazı Cemaat liderleri Derin, hatta Derin’in de Derini Devlet mensupları tarafından çağırıldı... Onlara denildi ki; Yanaşmayın bunlara!.. Biz, bu AK Parti’yi en kısa zamanda göndereceğiz!.. Baktılar ki gönderemiyorlar... Gönderemeyince de, kullanabilecekleri Cemaat’leri kullanmaya devam ediyorlar!”
Hayli enteresan değil mi?..
Şu hâle bakın;
“Derin Devlet, bazı Cemaat önderlerini toplamış ve onlara AK Parti’ye yakın durmamaları için talimat vermiş!”
ENCÜMEN-İ DANİŞ!
Peki, kim bu Derin Devlet?..
“Sen” dedi;
“Necmettin Karaduman başkanlığında faaliyet gösteren Encümen-i Daniş’i bilir misin?. Bu, yeni bir teşkilât değildir!.. Taa, 1867’de kurulmuştur!.. 40 kişidirler!.. İçlerinden biri öldüğünde, 40’a tamamlarlar!..
İşte bu Encümen-i Daniş içinde Hüsamettin Cindoruk var mıdır bilmem ama Cindoruk; Derinler için Demirel’den çok daha önemli bir adamdır!.. Bazı cemaatlere taktik ve talimat veren odur!..
Encümen-i Daniş, aldığı kararları; eskiden Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Genelkurmay Başkanı’na gönderirdi... Çoğunu da uygulatırlardı... Ama Tayyip Bey’den sonra, kararlarını sadece Genelkurmay’a bildirir oldular!..
Cemaatler meselesine gelince...
Doğrudur, Gülen Cemaati mensubu polisler pasif direniş yapmış olabilirler... Çünkü onlar Çözüm Süreci’ne kesinlikle karşılar!..
Ama, kurunun yanında yaşın da yanmaması için, MİT; genel olarak cemaatleri korumalı ve fakat, cemaatlerin içindeki yabancı otları da ayıklamalıdır!.. Toptancı bir bakışla Cemaatlerin hepsine kötü bakılmamalıdır... Onların, terörle mücadelede önemli bir fonksiyon icra edecekleri iyi hesaplanmalıdır!”
YENİ ANAYASA ŞART!
“Güneydoğu’da 20 yıl görev yapmış memur okurum” ile sohsetimiz bu minval üzre devam etti ve “tam 2 saat” sürdü.
Son sözleri şunlar oldu:
“Fitnenin başı, İngiltere’dir... En iyi kullandığı maşa da, Almanya ve Türkiye’deki Derin Yapılanmalar’dır!.. Bu Derin Yapılanma’ların, dolayısıyla terörün bitirilebilmesi için mutlaka yeni bir anayasa yapılmalıdır... 2015 seçimleri bunun için çok önemli ve kritiktir... Tayyip Bey, yalnız bırakılmamalıdır.”
Çok verimli bir sohbetti...
****************************************************************
Bir “PKK lobisi” var ki, işi-gücü mahalle baskısı!
Hep söyledim, yine söyleyeyim:
“Hiçbir ırkın, başka bir ırka üstün olduğunu düşünmem... Kaldı ki; mensubu olmaktan şeref duyduğum İslâm Dini de buna izin vermez.”
Evet; “Türklerin Kürtlere, Kürtlerin de Türklere üstünlüğüne” inanmam... Ama her zaman,“Kürt halkı ile PKK’yı” ayrı tutmuşumdur...
İşte bu ayrım, bazı “Kürtçü”leri rahatsız ediyor...
“Paralelcilerin küfürlerini aratmayan” küfürler savuruyorlar ve beni “Kürt halkına düşman”olmakla itham ediyorlar...
Oysa, her zaman söylerim, merhum annem; bir yere gideceği zaman “Kürt bir kadına emanet”ederdi!..
Ama, mes’ele şu: Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan’ın da dediği gibi; “PKK ve HDP’ye yönelik en ufak bir eleştiri” yapıldığında, hemen “mahalle baskısı” kurup, “sen Kürt halkına düşmansın” gibi bir algı oluşturmaya çalışıyorlar!..
Bunlar, sadece “Kürtçü”ler değil...
“Kobani Provokasyonu” esnasında da görüldü ki, “medya”da da bir “PKK lobisi” var!..
Bunlar, “PKK ve HDP’nin mantıkla örtüşmeyen eylem ve söylemleri”ne yönelik bir eleştiri yapıldığında, hemen “cırlamaya” başlıyorlar!..
Seninle aynı sözü söylemeye, sana, hep “haklısın” demeye mecbur muyum arkadaş?!?..
Şunu iyi bilin ki;
Eleştirileri susturmaya çalışmak”la, Kürt halkına asıl “zarar” veren ve onlara “zulmeden”sizlersiniz!..
Bunu da, kulağınıza küpe yapın!..
Mevzu “derin”di ama, vatandaş “Derin”lerden değil, tam aksine “dört dörtlük bir Müslüman”dı ve ömrünü de “Terörün tek ilacı İslâm... Güneydoğu’nun çocuklarını İslâm’la tanıştırmadıkça, onları terörün pençesinden kurtaramayız” hedefini gerçekleştirmek için geçirmişti...
“Ben, 20 yıl süreyle Güneydoğu’da görev yaptım... Birçok il ve ilçesinde sohbetlere katıldım, meselâ Molla Burhan gibi alimlerle samimi görüşmelerimiz oldu” diye başladı söze...
İKİ AĞA’NIN HİKÂYESİ
Sonra, “Güneydoğu’da yaşanan bir olay”dan söz etti... Hemen ekledi: “Bu anlattığım; hikâye değil, yaşanmış gerçek bir olay!”
“Cumhuriyet’in ilk yılları”nda Diyarbakır’ın Silvan ilçesinde “2 ağa” varmış... Elbette, “10-15 köye hükmediyorlar!”
Her ikisi de, birbirine düşman!..
Birbirleriyle kanlı bıçaklı!..
“Köylere tek başlarına hükmedebilmek” için, sürekli “çatışma” halindeler!..
“Çatışacakları” zaman “kâhya”lar dağılıyor köylere... Hem “adam” topluyorlar, hem de “silâh parası!”
Çatışma başlayıp, bittikten sonra,“ölen”ler hep “köylü”ler oluyor,“maraba”lar oluyor!..
Enteresandır ki; ne “ağa”lara bir şey oluyor, ne de “çocuk”larına!..
“Kâhya”lardan biri; bir akşam, “öteki ağa ile ilgili çok önemli ve acil bir haber” vermek için nefes nefese“ağanın konağı”na geldiğinde,“pencere”den bir bakıyor ki; “iki ağa”karşılıklı oturmuş; hem cıgara tüttürüyor, hem de “iskambil”oynuyor!..
Kâhya, gözlerine inanamıyor!..
Tekrar bakıyor!..
Evet, gördükleri gerçek... Oyun oynuyorlar ve son derece de “neşeli”ler!..
Kâhya, hemen diğer ağanın kâhyasına gidiyor... Anlatıyor, böyleyken böyle!..
O da inanamıyor ve konağa gelip, gözleriyle görüyor... Birbirlerine diyorlar ki; “O halde biz niye savaşıyoruz?”
Sabah olduğunda, her iki kâhya da köylüleri meydanda toplayıp; “Ağalarımız anlaştı, bundan böyle çatışma yok!” diyorlar ve “iki ağanın köylülere ihaneti”ni gözler önüne serip,“çatışma”ları bitiriyorlar...
APO’NUN ELİNDE DEĞİL!
Beni ziyarete gelen okurum; “Amerika’nın, İngiltere’nin ve İsrail’in haberi olmadan bir örgüt kurulmaz!.. Onlar, PKK’yı kurdurmuşlardır ki; Türk ile Kürt birbirleriyle çatışsın, kendileri zevklerine, sefalarına devam etsinler” dedi ve ekledi:
“Bugün devlet; ülkeye barış ve huzur getirebilmek için Abdullah Öcalan ile görüşüyor...
Ne var ki;
Çözüm Süreci’nin başarıya ulaşıp da, terörün sona erdirilmesi, Öcalan’ın elinde değildir!.. Öcalan ikna edilse, Kandil’dekiler tahrik edilir!.. Kandil’dekiler ikna edilse, HDP kışkırtılır!.. HDP ikna edilse, başkaları sokulur devreye!.. Ama, kesinlikle terör bitirilemez!..
Amerika’nın, İngilere’nin, Almanya ve İsrail’in Türkiye üzerindeki hesapları ve Arz-ı Mev’ud idealleri sonlanmadan, terör sonlanmaz!.. PKK bitse, bir başka terör örgütünü musallat ederler Türkiye’nin başına!”
Dedim ki;
“Çare ne?”
“Çare” dedi; “Ağaların muhabbetini gözleriyle gören iki kâhya gibi, kâhyalar, yani vatandaşlar bulmak!..
O vatandaşlara, Türk ile Kürt’ü kaynaştıracak tek çimentonun İslâm olduğunu; Türk’ün de, Kürt’ün de aynı Kıble’ye yöneldiğini, halkların sırtından birilerinin saltanat sürdüğünü anlatabilirsek, terör belâsından kurtulabiliriz!
NİYE DAĞA ÇIKTILAR?
Peki nasıl, hangi metodla?..
“Önce, dağa çıkışın sebeplerini bilmemiz lâzım” deyip, o sebepleri şöyle sıraladı:
l 1- Uzun yıllar bölgenin ihmal edilmesi!..
l 2- Hudut boylarına en dirayetli idareciler gönderilmesi lâzımken, bölge maalesef sürgün yeri olmuş. Kırgın gelen idareciler de halkla ilgilenmemiş!..
l 3- Bu boşluktan isitfade eden şer güçlerin istihbarat servisleri, rahatlıkla faaliyetlerini sürdürmüşler, hâlâ da devam ettirmektedirler.
l 4- En önemli sorun, bataklığın kaynağı olan gençlerin dini, manevi ve milli ruhtan mahrum yetişmeleri.
l 5- İşsizlik ve yoksulluk.
Tesbit ve teşhisler çok doğru... Gerçekten de, Bölge; hep ihmal edildi ve hep “sürgün yeri”olarak kullanıldı... Oralara giden yöneticiler de, ya bir yolunu bulup hemen geri döndü, ya da“halkla kaynaşmak” gibi bir çabanın içine girmedi!..
TERÖRÜ BİTİRMEK İÇİN
Tamam, bunlar oldu da, bundan sonra neler yapılması gerekiyor?..
“Güneydoğu’da 20 yıl memur olarak görev yapmış okurum” tekliflerini şöyle sıraladı:
l 1- Manevi duyuları güçlü, vatanperver, cevval, ileriyi görme sezgisi olan, dirayetli idareciler iyi tesbit edilip, bölgeye gönderilmeli, zaruret olmadıkça 5 yıldan önce görevden alınmamalı, muvaffak olanlar mükafatlandırılmalıdır.
l 2- Bataklığın kaynağının kurutulması için, bölge gençliğine çeşitli sıkıntılar içinde hasbi olarak hizmet veren, kamu yararına faaliyet gösteren kurumlar, maddi ve manevi yönden desteklenmelidir. Bu hayır kurumlarının yurtlarında yetişen gençlerin, devletine, vatanına, milletine faydalı birer evlât olarak yetiştirildiklerini, o illerde görev yapan mülki erkan bilmektedir...
l 3- İllerde valiler, kazalarda kaymakamlar, şehirlerdeki daire müdürleriyle birlikte düzenli olarak köylere gidip, halkla ilgilenmelidir!..
l 4- Millet; devletin varlığını ve himayesini üzerinde hissetmeli... Devletle halk arasındaki uçurum kapanmalı.
l 5- PKK’nın yurtiçindeki ve bilhassa yurtdışındaki maddi desteği kesilmeli.
l 6- Koruculuk tedricen kaldırılmalı... Koruculuk çözüm değil, sorunun parçasıdır!..
l 7- Geçmişte olduğu gibi, kesinlikle sınır ötesi operasyon yapılmamalı. İhtiyaç halinde, haber verilmeden dağlara ve kayalara değil, hedefe hava operasyonu yapılmalıdır!.
l8- Bölgede yetişmiş ilmiyle amil ulemadan çeşitli konularda istifade etmek için, Diyanet İşleri Başkanlığı koordineyi sağlamalı.
l9- İlmi, hitabeti ve kabiliyeti halkla kaynaşmaya müsait müftü ve vaizlerin bölgeye gönderilmesi.
l 10- İşsizliğin önlenmesi için bölgeye mahsus projeler hazırlanıp, uygulamaya konulmalı.
l 11- GAP Projesi süratle bitirilmeli.
l12- Apo’nun dışarıyla irtibatı kesinlikle kesilmeli. Örgüte talimat verememeli.
l 13- Musevilerin muharref kitaplarındaki Arz-ı Mev’ud hayallerine, Ermenilerin de Doğu’da arzuladıkları Büyük Ermenistan ideallerine ulaşmalarına yardımcı olan yabancılara mülk edindirme yasasında değişiklik yapılarak, bu bölgelerle aynı stratejik öneme sahip yerler istisna edilmeli.
l 14- Irkçılığı körükleyen dağlardaki sloganlar silinmeli.
l 15- Birlik ve dirliğimizi bozmayan, zararlı ve lüzumsuz yasaklar kaldırılmalı.
l 16- İnsanların tabii hakları olan dil ve kültürlerini geliştirmeleri desteklenmeli.
l 17- Abdülmelik Fırat Bey’in ifadesiyle, Kürt halkının ancak yüzde 20’sini temsil eden PKK ile onun siyasi uzantısı BDP’ye pek fazla bel bağlanmamalı, Devlet; bölgenin sorunlarını kendisi çözmelidir.
l 18- Teröristin rakibi, asker değildir... Ordumuzun asli görevi dış düşmanlara karşı yurdumuzu savunmaktır... Askerden, ihtiyaç halinde yardım istenmeli. Dahili güvenlik, polisle sağlanmalı. Teröristle mücadele kesinlikle Emniyet bünyesinde, özel yetiştirilmiş vurucu güçle yapılmalı.
l 19- Teröriste, ancak teslim olmaları için mühlet verilir... Teslim olmayanlara operasyon yapılmalı... PKK’ya diz çöktürülmedikçe bu iş bitmez.
l 20- Askerimizin geçişi sırasında manyetik alanı sağır edecek sistem temin edilerek, mayın patlamaları derhal önlenmelidir... Hudutlarımız; teknolojinin en gelişmiş gece gösteren dürbünleri ve çeşitli cihazlarla kontrol edildiği halde, yüzlerce kişi silah ve bombalarıyla nasıl geçiyor, incelenmeli.
CEMAATLERE DERİN TALİMAT!
Okuruma, bu “tesbit, teşhis ve tavsiye”lerinden dolayı teşekkür ettim ama yine de sormadan edemedim:
“Diyelim ki, bütün bu saydıkların yapıldı ve PKK bitirildi... Peki PKK biterse, terör de bitmiş olacak mı?”
Anlayamadı, “nasıl yani” dedi...
Dedim ki;
“6-8 Ekim’deki Kobani provokasyonunda bazı polisler hiç müdahalede bulunmamış!.. Bunların, Cemaat’e bağlı polisler olduğu söyleniyor... Hatta, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan da, bu polislerin pasif direniş yaptığını söylemiş... Olaylara müdahale etmeyen bu Paralelci polisler mi bitirecek terörü?!?”
“Ben sana bir şey söyleyeyim mi” dedi;
“AK Parti kurulduğu günlerde, Türkiye’deki bazı Cemaat liderleri Derin, hatta Derin’in de Derini Devlet mensupları tarafından çağırıldı... Onlara denildi ki; Yanaşmayın bunlara!.. Biz, bu AK Parti’yi en kısa zamanda göndereceğiz!.. Baktılar ki gönderemiyorlar... Gönderemeyince de, kullanabilecekleri Cemaat’leri kullanmaya devam ediyorlar!”
Hayli enteresan değil mi?..
Şu hâle bakın;
“Derin Devlet, bazı Cemaat önderlerini toplamış ve onlara AK Parti’ye yakın durmamaları için talimat vermiş!”
ENCÜMEN-İ DANİŞ!
Peki, kim bu Derin Devlet?..
“Sen” dedi;
“Necmettin Karaduman başkanlığında faaliyet gösteren Encümen-i Daniş’i bilir misin?. Bu, yeni bir teşkilât değildir!.. Taa, 1867’de kurulmuştur!.. 40 kişidirler!.. İçlerinden biri öldüğünde, 40’a tamamlarlar!..
İşte bu Encümen-i Daniş içinde Hüsamettin Cindoruk var mıdır bilmem ama Cindoruk; Derinler için Demirel’den çok daha önemli bir adamdır!.. Bazı cemaatlere taktik ve talimat veren odur!..
Encümen-i Daniş, aldığı kararları; eskiden Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Genelkurmay Başkanı’na gönderirdi... Çoğunu da uygulatırlardı... Ama Tayyip Bey’den sonra, kararlarını sadece Genelkurmay’a bildirir oldular!..
Cemaatler meselesine gelince...
Doğrudur, Gülen Cemaati mensubu polisler pasif direniş yapmış olabilirler... Çünkü onlar Çözüm Süreci’ne kesinlikle karşılar!..
Ama, kurunun yanında yaşın da yanmaması için, MİT; genel olarak cemaatleri korumalı ve fakat, cemaatlerin içindeki yabancı otları da ayıklamalıdır!.. Toptancı bir bakışla Cemaatlerin hepsine kötü bakılmamalıdır... Onların, terörle mücadelede önemli bir fonksiyon icra edecekleri iyi hesaplanmalıdır!”
YENİ ANAYASA ŞART!
“Güneydoğu’da 20 yıl görev yapmış memur okurum” ile sohsetimiz bu minval üzre devam etti ve “tam 2 saat” sürdü.
Son sözleri şunlar oldu:
“Fitnenin başı, İngiltere’dir... En iyi kullandığı maşa da, Almanya ve Türkiye’deki Derin Yapılanmalar’dır!.. Bu Derin Yapılanma’ların, dolayısıyla terörün bitirilebilmesi için mutlaka yeni bir anayasa yapılmalıdır... 2015 seçimleri bunun için çok önemli ve kritiktir... Tayyip Bey, yalnız bırakılmamalıdır.”
Çok verimli bir sohbetti...
****************************************************************
Bir “PKK lobisi” var ki, işi-gücü mahalle baskısı!
Hep söyledim, yine söyleyeyim:
“Hiçbir ırkın, başka bir ırka üstün olduğunu düşünmem... Kaldı ki; mensubu olmaktan şeref duyduğum İslâm Dini de buna izin vermez.”
Evet; “Türklerin Kürtlere, Kürtlerin de Türklere üstünlüğüne” inanmam... Ama her zaman,“Kürt halkı ile PKK’yı” ayrı tutmuşumdur...
İşte bu ayrım, bazı “Kürtçü”leri rahatsız ediyor...
“Paralelcilerin küfürlerini aratmayan” küfürler savuruyorlar ve beni “Kürt halkına düşman”olmakla itham ediyorlar...
Oysa, her zaman söylerim, merhum annem; bir yere gideceği zaman “Kürt bir kadına emanet”ederdi!..
Ama, mes’ele şu: Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan’ın da dediği gibi; “PKK ve HDP’ye yönelik en ufak bir eleştiri” yapıldığında, hemen “mahalle baskısı” kurup, “sen Kürt halkına düşmansın” gibi bir algı oluşturmaya çalışıyorlar!..
Bunlar, sadece “Kürtçü”ler değil...
“Kobani Provokasyonu” esnasında da görüldü ki, “medya”da da bir “PKK lobisi” var!..
Bunlar, “PKK ve HDP’nin mantıkla örtüşmeyen eylem ve söylemleri”ne yönelik bir eleştiri yapıldığında, hemen “cırlamaya” başlıyorlar!..
Seninle aynı sözü söylemeye, sana, hep “haklısın” demeye mecbur muyum arkadaş?!?..
Şunu iyi bilin ki;
Eleştirileri susturmaya çalışmak”la, Kürt halkına asıl “zarar” veren ve onlara “zulmeden”sizlersiniz!..
Bunu da, kulağınıza küpe yapın!..