SİYASİ HAKLARI KADINLARA ATATÜRK MÜ VERDİ YOKSA KADINLAR KENDİLERİ SÖKE SÖKE Mİ ALDI ???

Paylaş |
“Türk kadınına seçme ve seçilme hakkı”nın verilişi, öyle iddia edildiği gibi, “Atatürk’ün bir lütfu” değil, tam aksine “Atatürk’e rağmen elde edilmiş bir hak”tır!..
Buyrun, Mustafa Armağan’ı dinleyelim;
“Türkiye’de kadınlara siyasi haklarının tanınması konusu da öyle zannedildiği gibi kolay gerçekleşmiş bir başarı tablosuna yerleştirilemez. Türk Kadınlar Birliği, II. Meşrutiyet döneminden itibaren iktidarların dikkatlerini bu meseleye çekmek için ciddi çalışmalar içindedir ve Cumhuriyet’in ilanından itibaren yönetimi sıkıştırıp durmaktadır. Fakat her seferinde yöneticiler tarafından atlatılmakta, talepleri sürekli olarak ertelenmektedir. Birkaç defa bizzat Atatürk’e anlatmayı denerler meseleyi; ancak kuru nasihatten başka bir şey alamazlar.
Atatürk’e göre kadınların talep ettikleri siyasi haklar karşılığında erkekler gibi bir ‘bedel’ ödemeleri gerekmektedir. Bu bedel de zorunlu askerliktir.
Eğer kadınlar seçme ve seçilme alanında erkeklerle eşit haklara kavuşmak istiyorlarsa, askerlik gibi erkeklerin aleyhine olarak eşitliği bozan bir duruma da razı olmamalıdırlar. Ona göre ‘vazife mukabili olmayan hak mevcut değildir.’
Nitekim 30 Haziran 1933’te Ankara Hukuk Fakültesi’ndeki kız öğrenciler milletvekili olmak istediklerini söylediklerinde ‘Niçin mebusluk istiyorsunuz da askerlik istemiyorsunuz?’ diye biraz da kızgınlıkla sorar.
Kasım 1934’te Ankara Kız Lisesi’ni ziyareti sırasında kız öğrencilerin sıkıştırması üzerine, ‘Mebus seçer ve mebus olursunuz; fakat aynı zamanda asker de olacaksınız’ demek zorunda kalır.
Atatürk’e göre askerlik bir vatandaşın ‘en büyük vazifesi’dir. Kadınlar bu vazifeden kaçtıkları sürece, yarım vatandaş olarak kalmaya mahkûm kalacaklardır. Kısacası, Atatürk’ün formülü şudur: Askerlik varsa mebusluk var!
Pazarlık bu formül üzerinden yürütülmektedir… Nitekim kâğıt üzerinde de olsa, kadınlara da askerliği zorunlu kılan yasal değişiklikler yapılmış, hatta bazı yerlerde kadınlar göstermelik olarak eğitime de çıkmışlardır.
Atatürk’le görüşmeye giden kadın heyetleri aynı nasihati alıp dönmektedirler. Köylere gidip kadınları eğitmek milletvekilliğinden daha önemli bir görevdir.
Bu görüşmelere katılanlardan birisi de devrin önde gelen kadın figürlerinden İffet Halim Oruz’dur. Hatıralarında, aralarında geçen bir görüşmede Atatürk’ün tavrını şöyle yansıtır:
‘Atamız, her zamanki nezaketi ile bizleri karşıladı, kendisine dileklerimizi bildirdik. Türk kadınına tüm siyasi hakların verilmesini istedik.’
Kendisinin bize verdiği cevabın özeti şöyledir:
‘Erkekler asker ocağında vazife görüyor, orada talim ve terbiyeden geçiyor, kadınlarımızı yetiştirmemiz lâzımdır.’
Ne var ki, Türk Kadınlar Birliği üyeleri bu meseleyi sonuna kadar kovalamakta kararlıdırlar! Nitekim 1934 yılı sonlarında Ankara’da Türk Kadınlar Birliği’nin ılımlı kanadı büyük bir toplantı düzenler. Ankara Türk Ocağı şubesinde düzenlenen toplantı seçkin kadınların gövde gösterisi şeklinde geçer. Hararetli konuşmalarla ortamın zaman zaman sertleştiği görülür.
Heyecanının dozu, alabildiğine yükselmiştir.
Nitekim toplantı sonunda kadınlar hep beraber TBMM’ne kadar izinsiz bir gösteri yürüyüşü yaparlar. Meclis’in önünde slogan atarak Atatürk’ün gelip kendilerini dinlemesini isterler ve ‘Atatürk bizimle görüşmeden buradan bir yere ayrılmayız’, diye haber gönderirler.
Nihayet o gün, Atatürk, Türk Kadınlar Birliği yöneticilerini kabul eder. Düşüncesi değişmiştir. Taleplerini bu sefer olumlu karşılar; haklı olduklarını ifade ederek yaklaşan milletvekili seçimlerinde seçme ve seçilme haklarının tanınacağına dair söz verir.
Bu sivil direnişten sonradır ki, Atatürk, arkadaşlarına bu yönde çalışma yapmalarını emreder ve 5 Aralık 1934 tarihinde genel seçimlerde kadınlara seçme ve seçilme hakkının tanındığı görülür.
SİVİL DİRENİŞİN İNTİKAMI
Ancak bu sivil direnişin intikamı feci olacaktır.
II. Meşrutiyet’in bu son sivil kalıntısı, yani Türk Kadınlar Birliği, artık görevini tamamladığı gerekçesiyle 18-24 Nisan 1935 tarihlerinde İstanbul’da düzenledikleri Uluslararası Kadınlar Birliği Kongresi’nden sonra hükümetin emriyle kendi kendini feshetmek zorunda kalacaktır.”
Mustafa Armağan – Küller Altında Yakın Tarih